|
KÖYÜMÜZDE KULLANILAN SÖZCÜKLER VE ANLAMLARI
A
Aba: Abla, büyük kız kardeş
Abo, Abari: Şaşma ve korku ünlemi
Abık sabık: Saçma sapan, gelişigüzel, ileri geri, boş söz
Accık: Bir parça, az, azıcık, çok az, pek az
Acışmak: Birinin ölümüne ,felaketine hep birlikte üzülmek, yanmak
Acer: Yeni
Açasıya: Açıncaya kadar,
Aha: İşte, orada, hemen şurada
Ahbın: Gübre, tezek
Ahıldane: Herkese akıl veren, bilgiçlik satan
Ağartı :Süt, yoğurt gibi yiyecekler
Ağıt: Ölen bir kimsenin iyi hallerini ve ölmesinden duyulan acıları sayıp dökmek üzere söylenen ezgi ile mersiye söyleyerek ağlama
Ağız: Yeni doğurmuş bir hayvandan ilk günlerde sağılan, koyu yapışkan süt
Ağlaz : Oyunbozan, mızıkçı
Ağlenmek: Araba için durmak, eğlenmek
Ağzına ökünmek: Dalga geçerek taklit etmek
Ahraz: Dilsiz, sağır ve dilsiz.
Ahdarmak: Bir şeyi altüst etmek, karıştırmak
Akran: Yaşıt, aynı yaşta olan
Aktarmak: Sacın üzerinde yufkayı
Aksik etek: Eksik etek, kadın, genç kız
Ala bula: Çok renkli, karışık renkli
Alaf: Alev
Alayçık: Üzeri dal veya hasırla örtülen çoban evi, tarla, bostan, bağ kulübesi
Alayı: Hepsi, tümü
Alen: Bekle, dur
Aleşmek: Bir yerde oturmak, yerleşmek, durmak
Al karısı: Lohusalara geldiğine inanılan efsanevi yaratık
Anadut: Ekin demetlerini arabaya koymaya ve harmanı aktarmaya yarayan üç, dört, beş, yedi çatallı olabilen uzun saplı araç
Analık: Üvey anne
Angut: Akılsız, beyinsiz, ahmak, kalın kafalı
Annın çatı: Alın çatı, alnın ortası
Apalak: Tombul, gürbüz
Arık: Su yolu
Asbap: Çamaşır, elbise
Avara: Boş gezen
Avaz: Yüksek ses, insan sesi, bağırtı.
Avlu: Bir yapının veya yapı grubunun ortasında kalan üstü açık, duvarla çevrili alan
Avrat: Eş, zevce, karı
Ayıtlamak : Ayıklamak, seçmek temizlemek
Ayrıksı: Uyumsuz
Azap: Bir yıllık tutulan erkek hizmetçi, uşak
Azdırmak: Yoldan çıkarmak
Azınsımak Az bulmak, yeterli bulmamak
Azıtmak: Başıboş bırakmak, baştan savmak, şaşırtıp ortada bırakmak
B
Babaç: Her bakımdan babasına benzeyen çocuk
Babalanmak: Zıkkımlanmak anlamında yemek
Badal: Yol veya tarladaki girinti çıkıntı, tümsek, hendek
Badi parmak: İşaret parmağı
Bağdaş kurmak :Bacaklarını dizden bükerek altına alıp oturmak
Bağırtlak: Asabi, titiz, sert
Bağlam: Tutam, deste, küme
Bağrı yufka : Yufka yürekli, merhametli
Baharın: Baharda, bahar vakti
Barhaç: Kulplu su kabı, bakraç
Bala: Çocuk, yavru
Baldırbacak: Açık saçık, çıplak
Balyoz: Taş kırmakta kullanılan büyük çekiç
Başaca: Sonuna kadar, mutluluğun derecesini, sonsuzluğunu anlatmak için kullanılan bir söz
Başlık: Evlenecek erkeğin kız tarafına verdiği para, mal veya ziynet eşyası
Batahçı: Eline geçen parayı boş yere harcayan
Bayah, bayahtan : Az önce, demin
Bazlama: Mısır, arpa, darı ve buğday unlarından yapılan mayalı mayasız ince kalın pişirilen sac ekmeği
Beh: Bir şey satın alınırken veya yaptırılırken, önceden verilen bir miktar para
Bekitmek : Sağlamlaştırmak, tutturmak
Belek: Kundak, yeni doğmuş çocuğu ilk aylarda sıkıca sarıp sarmalamaya yarayan geniş bez
Belik: Saç örgüsü
Bellilik: İşaret, nişan
Bezi: Yufka açmadan önce hamurun ayrıldığı toparlakların her biri
Bezmek: Usanmak
Belemek: Çocuğu kundaklamak
Bıçkı: Testere
Bıldır: Geçen yıl
Bıtırak: Kırlarda yetişen yabani bir otun dışı dikenli tohumu
Bibi: Hala
Bilecen: Bilgiçlik taslayan kimse
Bir cimcik: Bir fiske tuz için kullanılır. Çok ufak tefek insana da denir.
Bir goşam: İki avuç dolusu
Biyol: Bir kere
Boz: Sürülmemiş, terkedilmiş bakımsız tarla
Börtlemek: Az haşlamak
Buğelek: Sığırları rahatsız eden bir çeşit sinek
Buzalacı: Gebe inek
Bufaat: Bu vakit
Bük: Ova ve dere kıyılarındaki çalı ve diken topluluğu
Bürük: Kadın başörtüsü, yemeni, yazma, tülbent
C-Ç
Cağlık: Banyo
Camız : Manda
Cazı : Suratsız, geçimsiz ve kötülük yapan kadın
Cehiz: Gelin olan kızın, babasının evinden götürdüğü eşya
Ceht: Bir şeyi yapmaya kararlı olma
Cerek: İnce uzun, yuvarlak sırık
Cıbır: Geçim darlığı çeken, yoksul, züğürt
Cılga: Dağ yolu, patika
Cılh: Sulu, cıvık
Cımcılık: Sırılsıklam
Cıncık: Camdan ve porselenden yapılmış şey
Cıngar: Gürültü, patırtı, şamata
Cıngırdak: Çocuk oyuncağı
Cırcır: Fermuar
Cirbit: Çapak, hasta gözde toplanan pislik
Cirit: At üstünde değnekle oynanan oyun
Cırmak: Tırnak, pençe
Cicik: Meme
Cillenmek: Çimlenmek, yeşermek
Cimcik: İki parmak ucuyla alınan miktar
Cirbit: Çapak, hasta gözde toplanan pislik
Cübre: Üzüm posası
Cücük: Kümes hayvanlarının yavrusu, civciv
Çağla: Olmamış meyve
Çalgı: Süpürge
Çalhama: Ayran
Çapıt: Eski bez parçası
Çimmek: Banyo yapmak
Cingan: Çingene
Cıbır: Yoksul, parasız
Culuk: Hindi
Cücük :Civciv
Çağnamak: Hayvanların yerde keyifle yuvarlanması
Çala: Bir an, bir ara
Çalkama: Sulandırılmış yoğurt, ayran-
Çalacak: Yoğurt mayası
Çamdı: Tavan
Çatmah: Sataşmak, bulaşmak,
Çebiş: Bir yaşındaki dişi keçi yavrusu
Çeç: Savrulan samandan ayrılmış buğday yığını
Çecik :Tülbenti başın etrafına sararak bağlama tarzı
Çedene: Kendir, kenevir tohumu
Çekiş: Ağız kavgası
Çelpeşik: Karışık, birbirine girmiş, dolaşık
Çemkirmek: Azarlamak, saygısız konuşmak.
Çenilemek: Köpeğin can acısından havlaması, haykırması
Çepük :Alkış
Çelpeşik :Karışık, dolaşık
Çerçi: Köy, pazar vb. yerlerde dolaşarak ufak tefek tuhafiye eşyası satan kimse
Çermik: Sıcak su kaynağı, kaplıca
Çeten: Saman taşımak için kağnılara konulan büyük sepet
Çevlik: Etrafı çevrilmiş bahçe veya tarla
Çığırmak: Çağırmak, türkü söylemek
Çığırtı: Çığlık
Çıkı: Torbacık, bohçacık
Çıngı : Kıvılcım
Çıtah: Boynuzları düzgün ay şeklinde olan öküz
Çimmek : Yıkanmak
Çıtlatmak: Bir şeyi üstü kapalı anlatmaya çalışmak.
Çir :Ekşi kaysı kurusu
Çirpi: Çalı çırpı
Çise:İnce yağmur
Çitimek: Kumaş ve örgülerin yırtıklarını örmek, dikmek
Çoğunsamak: Çok görmek
Çolpa: Beceriksiz, eli işe yakışmayan
Çorah: Tuzlu
Çöğmek: Alçalmak, aşağı inmek
Çökelik: Yağı alınmış süt veya yoğurdun kaynatılmasıyla yapılan bir çeşit peynir
Çömçe: Kepçe, büyük tahta kaşık
Çördük: Küçük yabani armut
Çullu: Varlıklı
Çulsuz: Fakir, berduş
Çüve durmak: Yeni yürümeye başlayan çocuğun birkaç saniye ayakta durması
D
Dabah: Koyun, keçi ve sığırların ağız tırnak aralarında olan bir hastalık; şap hastalığı
Daban:Taban
Dabaz:Deri üzerinde olan ve kaşıntı yapan kırmızı kabarcıklar, kurdeşen
Dadanmak: Alışmak
Dalaklanmak: Fazla koşmaktan dalağı şişmek, sancılanmak
Dallandırmah: Gizli bir şeyi etrafa yaymak
Dana dölpü: Karışık hayvan sürüsü
Darı: Mısır, mısır tanesi
Daşlık: Kümes hayvanlarının midesi
Day day durmak: Yeni yürümeye başlayan çocuğun birkaç saniye ayakta durması
Debelenmek: Yürürken dengeyi bozmak düşecek duruma gelmek, sendelemek
Değermi: Kadın başörtüsü, yemeni, yazma, tülbent
Dek durmak: Uslu terbiyeli, rahat durmak
Dekmik: Tekme, çifte
Dene: Dane, buğday
Depelik: Eskiden kadınların başlarına taktıkları altın ve gümüşlerle süslü olan başlık
Derlemek: Bir araya getirmek, toplamak
Derma: Egzama
Devrisi gün: Ertesi gün
Deyha :İşte, orada, hemen şurada
Dıhız: Çok dolu
Dıhnaz: Toplu, orta boylu, sağlam yapılı, ağır kimse, tıknaz
Dırlamah: Gereksiz ve çok konuşmak, gevezelik etmek
Dırmıh: Bir tarım ağacı, tırmık
Dıs dıvrak: Hafif, hafiflik
Diklenmek: Karşı gelmek, kafa tutmak, dikleşmek
Dikme: Fidan, yeni dikilen fidan
Dilmek: İnce doğramak
Dinelmek: Ayakta durmak
Dingildemek: Oynamak
Dipi: Kar fırtınası ,tipi
Dirgen: Harmanda sapları yaymaya yarayan demir veya tahtadan yapılmış ucu çatallı tarım aracı
Dirliksiz: Geçimsiz
Dolukmak: Göz yaşarmak, ağlayacak duruma gelmek
Dombalak: Takla
Don: Çamaşır
Don yüzlü: Somurtkan, asık suratlı, yüzü gülmez
Döküm: Bostan, sebze ve tahılın verimi
Dölek: Düz, engebesiz arazi, tepenin eteği
Dönemeç: Köşebaşı, yolun kıvrım yeri, viraj
Döş: Göğüs, bağır
Döşürmek : Toplamak
Dulda: Güneş ve rüzgâr etkisinden korunan yer
Duluk: Yanak
Dutmaç.İnce ince kesilen hamurdan yapılmış çorba
Düğlemek: Bağlamak, düğümlemek
Düğülcük : Bulgurun en ince kısmı
Dümbelek: Darbuka
Dünemek: Barınmak, kümes hayvanlarının tünemesi
Düremeç: Ekmek arasına peynir vb. konularak hazırlanan yiyecek
Düşüngü: Üzüntü, sıkıntı
Düve: Bir yaşındaki inek
Düven: Biçilmiş ekinleri sürmek için kullanılan altına çakmak taşları konulmuş ve öküzler tarafından çekilen tahta.
Düzenlik. Geçim, uyuşma
E-F
Ebrimek: Yıpranmak, aşınmak
Eccük: Azıcık
Efil efil: Hafif hafif, yavaş yavaş rüzgar esmek
Eke: Büyük yetişkin, yaşlı kart, olgun (insan ve hayvan)
Eksik görmek: Evin ihtiyacını veya evlenecek kızın ihtiyacını almak
Eksiketek: Kadın
Ellaham: Herhalde, galiba, zannedersem
Eme: Babanın kız kardeşi
Eme yaramak: İşe yaramak, faydalı olmak
Emmi: Amca
Emmideş: Amcaoğlu
En: Hayvanlara ve eşyalara vurulan damga, işaret
Eneke: Çocukların oynadığı aşıkların en büyüğü ve en güzeli
Engebe: Meyil, iniş
Enik: Kedi ve köpek yavrusu
Epenek: Kelebek
Erincek: Tembel, iş görmeyi, çalışmayı sevmeyen, çaba göstermekten, sıkıntıdan kaçan
Erinmek: Üşenmek
Erişte: Makarna gibi kesilip fırında kavrulmuş hamur
Esik: Çukur yer
Essah: Gerçek, sahi
Eşik: Merdiven, merdiven basamağı
Etene: İnsan ve hayvanlarda doğum sırasında, bebek ve yavrudan sonra gelen etsi madde
Ev bark: Çoluk çocuk, aile, ev halkı.
Evcimen: Ev işlerinde becerikli, çalışkan olan, derleyip toparlayan kadın
Evdirmek: Acele etmek
Evermek: Evlendirmek
Evlek: Tarlaya tohum ekmek için saban iziyle bölünen kısımlardan her biri
Evlik: Kiler
Evmek: Acele etmek
Evraç: Fırında ekmeği çevirmek için kullanılan ağaç
Eymenmek: Utanmak, sıkılmak
Fanilya: Kazak
Ferik: Kümes hayvanlarının civcivlikten çıkmış yavruları, piliç
Fıhramah: Herhangi bir yiyecek maddesi ekşimek
Fıldır fıldır: Canlılık, hareketlilik çabukluk anlatan bir söz
Fırıştak: Topaç, çocukların iple döndürdükleri bir oyuncak
Fing atmak : Ordan oraya durmadan gitmek
Firek: Asma kilit
Firez: Ekin biçildikten sonra tarlada kalan kısım
Firik: Sapıyla yakılan Buğday başağının pişen daneleri
Fetil: Taze yemek için yapılan kalın yufka ekmeği
Fol: Tavuğun istenilen yere yumurtlamasını sağlamak için o yere konulan yumurta
Follamak: Öküzün boynuzunun dibinden kırılması
Folluk: Tavuğun yumurtladığı yer
G
Gabala:Toptan
Gada: Dert , keder, hastalık
Gahınç. Suçun yüze vurulması
Galak: Tezek yığını
Galık: Evlenmemiş kız
Gamga: Odun parçası.
Garametli: Talihsiz, kadersiz
Garez: Kötü maksat, gizli niyet, kin, düşmanlık
Garık. Tarlada bölüm
Garmak: Karıştırmak
Gavurga: Kavrulmuş buğday
Gayım: Sağlam
Gaytarmak : İşten kaçmak
Gebermek: Ölmek
Gecgere: Taş, toprak, kum taşımaya yarayan iki kollu küçük sedye
Gelin kız: Nişanlı kız
Gıdık: Çene altı, gerdan
Gıdım gıdım: Azar azar
Gılav: Bıçak ve benzeri şeylerin keskinliği
Gımıldamak. Hareket etmek
Gıraç: Verimsiz, kolay sulanmayan toprak
Gicişmek: Kaşınmak
Gilik:Börek
Gocunmak: Sakınmak, çekinmek, kaçınmak
Golçah : Ceket ve gömlek kollarının kirlenmesine engel olmak için bilekten dirseğe kadar geçirilen eğreti kolluk
Goşam: Bir veya iki avuç dolusu
Govan: Arı peteği
Goyah: Dağ yamaçlarında çukurlukta kalan düzlükler
Gozalak: Meşe kozası
Göbelek: Yenilen bir çeşit mantar
Göcek: Bir karış boyunda büyümüş ekin
Göğ: Yeşil, olmamış
Gömü: Toprak altına gömülerek saklanmış para veya değerli şeyler, define
Görenge: Hayvanlara yedirilen pembe çiçekli bir ot
Görki: Kim bilir
Görüm: Kocanın kız kardeşi, görümce
Göze: Suyun çıktığı yer, kaynak
Gözer: Buğday, toprak vb. şeyler elenen iri gözlü büyük kalbur
Gözü belermek: Öfkeli ve korkutucu bir şekilde gözlerini açarak bakmak
Gulunç: Ağrı, yel
Gursak: Yemek borusu
Gübür: Çöp, pislik
Gücük: Şubat ayı
Gümenli :Hamile
Gürk: Kuluçkaya yatan tavuk
Gütmek: Hayvan otlatmak
Güvermek : Otlar için yeşermek.
Güvey: Damat
H
Habire: Ardı arkası kesilmeden, durmadan ,sürekli olarak
Hacet: Alet
Hadeyince: Hemen, çabucak, derhal, vakit kaybetmeden
Hamaylı: Muska, nazarlık
Harbi: Açık konuşma
Hark: Küçük hendek
Hasa: Kadın başörtüsü, yemeni, yazma ,tülbent
Hasıda: Un ,yağ ve şekerden yapılan bir çeşit tatlı
Hatıl: Yapılarda kullanılan dört köşe kiriş
Hayma: Bağ ve bahçelerde çalı çırpıdan yapılan çardak
Hayvah: Eyvah
Hedik: Haşlanmış buğday.
Hel: Kartal
Helik: Duvar örerken büyük taşların arasına, boşluklara konulan ufak taş parçaları
Helki: Kulplu su kabı, kova
Herk: Tarlayı sürmek, işlemek
Herle: Yağda kavrulmuş un çorbası
Herslenmek :Hırslanmak, kızmak
Hevüs: Sabanın tarlada açtığı iz
Hezan : Damların üzerine döşenen kalın ve büyük ağaç
Hırtlak: Soluk borusu, gırtlak
Hingel: İçine kıyma veya pişirilmiş patates konarak yapılan bir çeşit börek
Hinkirmek : Sümkürmek, burunu temizlemek
Holamak: Üstüne yürümek, saldırmak
Horanta: Aynı çatı altında yaşayan kişiler, ev halkı
Horum: Biçildikten sonra balya veya deste haline konulmuş ot
Hot: Kalça kemiği
Höbek: Yığın, küme, öbek
Höllük: Isıtılıp kundak çocuklarının altına konulan elenmiş kırmızı toprak
Hüyük: Toprak yığını, küçük tepe
I-İ
Irak: Uzak
Irgalanmak: Sallanmak
Ismarıç : Başkası için alınacak şey, sipariş
İbicek: Bölüşülen bir şeyi almak için çekilen kura
İçlik: Atlet
İğeşmek: Zıtlaşmak, inatlaşmak, aksilik etmek
İkilemek: Tarlayı iki kez sürmek, aktarmak
İlik: Düğme
İlmek: Kolay çözülebilen bir çeşit düğüm
İmece: Birçok kimselerin toplanıp elbirliğiyle bir kişinin işini görmesi
İpti: Önce
İskemle: Sandalye
İstif: Genellikle aynı türden şeylerin üst üste konulmasıyla oluşturulan düzgün yığın
İşkillenmek: Şüphelenmek
İşmar: El göz veya baş ile yapılan işaret
İtdirseği: Göz kapağında çıkan sivilce, arpacık
İvedi : Çabuk, tez, acele
İvez : Sivrisinek
İyeşmek : Sürtüşmek, zıt gitmek
K
Kabala: Toptan götürü, hepsi birden
Kaçıl: Çekil
Kakıç: Ayıp, kusur, pürüz
Kalak: Tezek yığını
Kalıç: Orak, küçük orak
Kamğa: Kesilen yonulan veya rendelenen bir şeyden çıkan parça, yonga
Kanatlı: Evin iki yana açılan sokak kapısı
Kapcık : Tahıl tanelerinin kabuğu
Karamık: Saçma büyüklüğünde meyveleri olan dikenli bir bitki, çalı
Kardak: Dar, biçimsiz elbise
Karık: Bahçe, bağ ve bostanda sulamayı kolaylaştırmak için, toprağın eğimine göre ayrılmış parçalar, maşala ,evlek
Karış: Beddua
Karmaç: Arpa çavdar ve mısır unu su ile karıştırılarak yapılan hayvan yemi
Karmak: Karıştırmak
Kartmak: Yetişkin, olgun
Katık: Ayran
Kavum: Hısım, akraba
Kavurga : Ateşte kavrulmuş tahıl
Kavut: Kavrulmuş ve döğülmüş tahıl ununun şeker veya tatlı yemişle karışımı, helva
Kayapa: Gri renkli yaban güvercini
Kayım: Dayanıklı, sağlam
Kazalmak: Gururlanmak, kendini beğenmek, böbürlenmek
Keh: Köşe, kenar, uç
Kehilemek: Yorgınluktan sık sık soluk almak, solumak
Kekeç: Dili tutuk, kekeme
Kekilbasti : Tel toka
Kelek: Hayvanların boyunlarına takılan çan, çıngırak
Kelep: İplik çilesi
Kelepir: Ucuz şey,
Kemçik: Yaşlılıktan ve zayıflıktan ağzı çöküp burnuyla çenesi birbirine yaklaşmış olan insan
Kenger : Sütünden sakız yapılan ot
Kepenek: Kelebek
Kepenk: Ev ve dükkanların pencerelerindeki kapak
Kepez: Tavuk ve kuşların ibiği veya başındaki uzun tüyler
Kepir: Verimsiz, kıraç toprak
Kerata: Ayakkabı çekeceği
Kerme : Koyun pisliği
Kes: İri saman
Kese : Kestirme, kısa yol
Kesek: Tarlada iri ve sert olan toprak parçası
Kesim: Pazarlık, anlaşma
Keş: Yağı alınmış yoğurttan veya sütten yapılan peynir
Keşik :Sıra
Kete: Yağlı, mayalı veya mayasız hamurdan yapılıp külde pişirilen çörek
Keven: Sakız, kitre, zamk çıkarılan ve yakacak olarak da kullanılan dikenli bir bitki
Kevgir: Süzgeç
Keyveni: Aşçı kadın
Kığı: Koyun, keçi gübresi
Kılavlamak: Balta, keser, çapa gibi gereçlerin ağzını düzeltmek, inceltmek, bilemek
Kırklık: Davar kırkılan makas
Kırma: Bir çeşit av tüfeği
Kırtlama: Küp çay şekerini ağızda tutarak çay içme
Kısmık: Malını ve parasını yemeyen, cimri
Kikirdemek: Gevrek gevrek gülmek
Kip: Uygun, tıpatıp
Kirik: Eşek yavrusu
Kirkit: Halıcılıkta düğümleri sıkıştırmaya yarayan tarak şeklindeki araç
Kirmen : Elde yün eğirmeye yarayan tahtadan yapılmış araç
Kişiflemek: Sezdirmeden birinin davranışlarını izlemek, gözetlemek.
Kit: Kilit
Koğu: Çekiştirmek, yerme, kötüleme, dedikodu
Koğucu: Söz taşıyan, fitneci, dedikoducu, arkadan çekiştiren
Konak: Saçtaki kepek
Koşam: İki avuç dolusu
Koyak: Bir ucu dağda son bulan kapalı boğaz, iki dağ, tepe arasındaki boşluk, vadi
Kömbe: Kuzine sobada pişirilen yağlı kalın çörek
Köstava : Ateş küreği
Köstü: Köstebek
Kösüre: Kesici araçları bilemeye yarayan bir çeşit taş, bileği taşı
Kötelemek: Bir şeyi hızla kaldırıp atmak, fırlatmak
Köynek: Gömlek
Közlemek: Ateşte kızartmak
Kunnacı: Karnında yavrusu olan at, eşek v.b hayvan
Kuzulacı: Gebe, doğuracak koyun
Küfle: Tandırdaki ateşin yanmasını sağlayan hava deliği
Külek: Tahta kova
Kümsük: Yumruk
Kürümek: Kar, çamur, toprak v.b şeyleri kürekle sıyırarak atmak
Kürün: Hayvanların su içtiği taş veya ağaç yalak, çeşme yalağı
Küt: Kötürüm, inmeli, sakat
L
Lalık: Güzel konuşmayı beceremeyen
Lavet: Birisini alaya almak
Loğ: Toprak damlarda ,yollarda toprağı ezmek için kullanılan taş silindir
M-N
Mağrim : Madem , Meğer
Mahana: Bahane
Mahat: Sedir
Malama: Taneleri ayrılmamış samanla karışık tahıl
Malamat: Etrafa rezil olmak
Maslak: Güldürücü, şaşırtıcı baklenmedik biçimde konuşan
Masura: Dokuma tezgahında atkı ipliklerinin sarıldığı ağaç parçası
Maşala : Bahçe, bağ ve bostanda sulamayı kolaylaştırmak için, toprağın eğimine göre ayrılmış parçalar, evlek
Maşrapa: Toprak, metal ya da plastik gibi farklı malzemelerden yapılmış, ağzı açık, kulplu ve bardağa benzeyen küçük kaplara maşrapa denmektedir.
Mazarat: Yaramaz
Mazı: Kağnı ve arabalarda iki tekerleği birbirine bağlayan kalın ağaç dingil
Mecek: Sabana bulaşan çamurları kazımak için üvendirenin ucuna takılan demir parçası
Mehel: Uygun
Mehelsemek: Önemsemek
Melül: Üzgün,boynu bükük.
Mengilde: Büyükbaş hayvanları bağlamak için ağaçtan yapılmış ‘ U ‘ biçimindeki halka
Meret: Can sıkan, hoşlanılmayan şeyler ya da kimseler için sövgü sözü olarak kullanılır
Meses: Hayvanları dürtmekte kullanılan ucu demirli değnek
Meşekkat: Güçlük, sıkıntı
Mırığı düşmek: Gururunu , saygınlığını, gücünü kaybetmek
Mısmıl: İyi, temiz
Mıtırıp: Malını ve parasını yemeyen, cimri
Miril: Selin getirdiği kumlu, çamurlu toprak
Modul: Hayvanları dürtmek için kullanılan ucu çivili değnek veya değneğin ucundaki çivi
Mucur: Sekiz kilo alabilen bir tahıl ölçeği
Mudara: Kötü, işe yaramaz
Muhit: Çevre, yöre
Muhkem: Sağlam
Mumbar: Sığır, koyun keçi v.b hayvanların kalın bağırsağına kıyma, ciğer, pirinç soğan doldurulak yapılan bir çeşit yemek
Mundar: Murdar. Pis, temiz olmayan
Murç: Taşları traş etmekte kullanılan sivri uçlu demir, taşçı kalemi
Musur: Ahırda, hayvanların yem yedikleri tahta yemlik
Namazla: Üstünde namaz kılınan kilim, post v.b şeylerden yapılmış seccade
Nâlet :Lânet
Nefaat : Ne zaman
Nemârek: Neyime gerek, neme lazım
O-Ö
Oğmaç: Yufka ekmeğin parçalanmasıyla yapılan yağlı yemek
Oğrun:Gizli, saklı
Ohla: Oklava
Oyulgama: Kalın, seyrek, gelişigüzel dikiş
Öcbe: Çok konuşan, geveze, boşboğaz
Ödlek: Korkak, çekingen, cesaretsiz
Öğün: (Bir kezlik) yemek.
Ökünmek: Birinin yaptıklarını, söylediklerini tekrar ederek alay etmek
Önceleyin: Daha önce
Öndüç : Ödünç
Ören: Şehir veya ev yıkıntısı, kalıntı
Örs: Tırpan bilemeye yarayan araç
Öz: Dere, çay, ırmak
P-R
Pahıl: Elinden iş geldiği halde yapmayan, savsaklayan, tembel kimse
Pallanpos: Giyimi düzensiz ve dağınık
Pangolot: Lira
Partal: Yalan söylemek anlamına gelir. Abartılı konuşan veya yalan söyleyen kişiler için partal atmak ifadesi kullanılır.
Partalcı: Palavracı
Pasaklı: İşine ve giyimine özen göstermeyen
Patik: Çorabın üzerine giyilen yünden örülmüş konçsuz çorap
Pelit: Çınar, meşe v.b ağaçların meyvesi
Peşka: Soba
Peşgir: Havlu
Pezük: Pancar
Pindik: Kümes
Pirçekli: Havuç
Pöçük: Köşe, kenar, uç
Pöhrek: Ağaç veya topraktan yapılmış su borusu
Pörtlek: Patlak, dışarıya doğru çıkık göz
Puhare: Baca
Pur: Alçı taşı, alçı
S-Ş
Sabi: Küçük çocuk
Sadır: Biber, patlıcan, domates gibi sebze fideleri
Sahar: Alnı ak lekeli hayvan
Saklambidik: Saklambaç
Salaca: Hasta, yaralı veya ölü taşınan sedye
Sapak: Küçük yolların ana yoldan ayrıldığı yer
Seki: Toprak üstündeki yükseklik, doğal set
Seklem: Kıldan, yünden dokunmuş çuval
Sele: Kulpsuz, yayvan çamaşır sepeti
Seme: Aptal, sersem, budala, serseri, şaşkın
Serpken: Karla karışık yağan yağmur
Sepmek: Geçmek, bulaşmak
Seten: Bulgur, yarma dövülen dibek taşı
Sevindirik: Birden ve çok sevinçle duyulan heyecan
Seyip Başıboş
Sıhım: Bir avuç dolusu şeyin sıkılmış durumu
Sınıkçı: Kırık, çıkıkçı
Sırım: Güçlü, çevik
Sırsıll : İnatci ,arsız
Sırtarmak: Dişlerini göstererek, gülmek
Sıyırgı: Harmanda sap toplamaya yarayan bir çeşit araç
Sifti: İlk kez, önce
Sile: Ağzına kadar dolu
Sille :Tokat
Sinitmiş: Gizli iş yapan, fesat, sinsi
Sitil: Fidan(çitil)
Sofa : Evlerde oda kapılarının açıldığı genişçe yer
Soğulmak: Suyu, sütü çekilmek, azalmak
Soharıç: Soğan, yağ ve kıymanın beraber kavrulmuş şekli
Sohu: Tahıl dövmeye yarayan büyük taş dibek
Sohum: Lokma, ağza sokulan ekmek parçası
Sokranmak: Söylenmek, homurdanmak, gönülsüz iş görmek
Somurmak: Emmek
Sosur: Suratsız
Suçatı: Akarsuların birleştiği yer
Sulak: Hayvan sürülerinin sulandığı yer
Süflü: Çok gezen
Sündürme: 1-Ev önündeki çıkma, üstü kapalı balkon 2- Yağda pişirilmiş peynir
Sünmek: Çekilerek uzamak, esnemek
Süzek: Süzgeç, kevgir
Şaplak: Tokat, şamar
Şargada: Kavgacı, saldırgan, sinirli yaramaz kimse
Şaştımaşı: Evde bulunan sebze v.b şeylerden karıştırılarak ivedilikle yapılan yemek
Şebek: Maskasra ,soytarı
Şelek: Sırtta taşınan yük
Şemşaver: Ayçiçeği
Şepit: Yufka ekmekten daha küçük ve kalın ekmek
Şeremet: Eli çabuk
Şıltakçı: Yaygaracı, çok bağıran ,gürültücü
Şıvgın: Rüzgarda karla karışık yağan yağmur
Şikirsiz : Çirkin, Suratsız
Şilte: Kapsız yorgan
Şire: Tatlılara ekilen şerbet
Şişek :Yaşına değmiş dişi koyun
Şora: Şurası(ileride bir yer için)
T
Tanışık: Bildik, ahbap
Tapan: Tohum ekildikten sonra tarlayı düzeltmeye yarayan yassı ağaç araç
Tar: Tavukların kümeslerde tünedikleri ağaç
Tavatır : İyi, güzel
Tavlanmak: Şişmanlamak
Tayyare: Uçak
Tekne: Römork
Telek: Kuş, tavuk v.b hayvanların kanat kalemleri
Telis: Keten veya kendirden seyrek dokunmuş çuval
Temelli: Geçici olmayan, sürekli, kalıcı, devamlı
Terek: Raf
Terlik: Beyaz patiskadan dikilen veya yünden örülen, takke, başlık
Teş: Büyük leğen
Tezce: Hemen, çabuk, derhal
Tırıp: Çok, çok fazla, bol
Tırsmak: Korkup çekinmek, korkudan tedirginleşmek.
Tıska : Tohumluk küçük soğan
Tiftik: Karakeçinin kılları arasında bulunan yumuşak yün
Tike: Et, ekmek, peynir dilimi parçası
Tirendez: Titiz, temiz, süslü giyinen
Tokaç: Yün, halı ve kilim yıkamak için kullanılan, bir ucu yassı tahta
Tomruk: Kerestelik kütük
Tohlu: Yaşına değmiş erkek koyun
Tohmalamak: Çok yiyerek şişmek
Topah: Yuvarlak, küre biçiminde
Tosbağa: Kaplumbağa
Tökezlemek: Bir yere ayağı takılmak
Tuman: Don, şalvar
Tummak: Suya batmak
Tutam :Bir elle tutulan kadar
Tutmaç Kesilmiş hamur, mercimek ve yoğurtla yapılan çorba
Tuturuk: Ocak, soba v.b şeyleri tutuşturmak için kullanılan çalı çırpı, çıra gibi kuru yakacaklar
Tütsü: Çeşitli amaçlarla bazı maddeleri ateşte yakarak duman çıkarma işi
Tüydürmek: Gizlice kaçırmak
Tüymek: Görünmeden gitmek, kaçmak
U-Ü
Uçkur: Bel bağı
Uğra: Açılan yufkanın yapışmaması için üstüne serpilen un
Uğunmak: Ağlaya ağlaya bayılmak,k endini yitirmek
Ulak: Ek, yama
Uruplağ : Eski bir tahıl ölçüsü. (Arpa için yaklaşık 13 kg. Buğday için 16 kg)
Uşak devşek: Çoluk çocuk
Uylamak: Üstelemek
Üğürlenmek : Kendi kendine söylenerek nazla sallanmak
Üleş: Leş
Üreligün : Evvelsi gün
Ürümek: Havlamak
V-Y
Variyetli : Zengin, varlığı yerinde olan
Verep: Dik yer, bayır, yokuş
Yadımak: Alışamamak, yabancılık çekmek
Yağarnı: Sırt, arka
Yal: Köpek yiyeceği
Yamaç: Karşı
Yamalık: Yama, yamamaya yarayan bez parçası
Yampiri: Eğrilmiş, eğri, eğik, çarpık
Yanı yöresi: Çevresi
Yapma: Tezek
Yarımağız: İsteksiz
Yarımlağ: Yarım uruplağ
Yarlık: Çocuk önlüğü
Yarma: Buğday, arpa, mısır ,bezelye v.b nin iri çekilmişi, dövmesi
Yarpız: Yaban nanesi
Yaşartı: Islaklık, hafif su sızıntısı
Yaşmak: Başla birlikte yüzü, ağzı kapatan örtü
Yaşmak çalmak: Ağzı örtecek şekilde baş bağlamak
Yavan: Yağsız, tatsız, tuzsuz
Yavsu: Kene
Yayan: Yürüyerek
Yaygara: Önemsiz bir şeyi bahane ederek yüksek sesle bağırıp çağırma.
Yayık: Yoğurt veya sütten yağ çıkarmaya yarayan araç
Yayılmak: Otlamak
Yazma: Kadın başörtüsü, tülbent
Yeğni: Hafif
Yeğnilmek: Ağırlığı azalmak, hafiflemek
Yekten: Hiç yoktan
Yel: Ağrı, sızı, romatizma
Yemeni: Kaba deriden yapılmış ucu sivri ve kıvrak ayakkabı
Yetgin: Yetkin, olgun
Yetik: Büyümüş ,irileşmiş, yetişmiş, olmuş
Yeygi: Genellikle kış için hazırlanan biriktirilen yiyecek ve hayvan yemi.
Yığma: Toprakla doldurma tepe
Yıkım: Zarar
Yılmak: Bıkmak, usanmak
Yirik: Yarık ayrık, yırtık
Yolak: Keçiyolu, küçük geçit
Yolluk: Geline, yakınlarına verilen armağan
Yolma: Ekini elle biçme eylemi
Yol yordam: Yöntem, kural davranış inceliği
Yordam: Kılık, giyiniş
Yozcu: Koyun tüccarı
Yufka: İnce açılmış hamurdan yapılan sac ekmeği
Yumak(1):Açılmaya hazır hamur topağı
Yumak(2):Yıkamak
Yumuş: Emir
Yur yumuş: İşler hizmetler
Yüklü: Gebe, doğurması yakın
Z
Zaar :Küçük köpek
Zaharkİ: Herhalde, evet öyle
Zavar: Hayvanlara yedirilmek için hazırlanan tahıl kırması
Zebellah: İri yarı, uzun, biçimsiz, korkunç
Zelve : Öküzün boyunduruğunun çıkmaması için takılan eğri deynek
Zemheri: Kışın en soğuk günleri
Zerun: Güzün ekilen kılçıksız buğday
Zıbarmak: Ölmek, gebermek
Zıbın: İç yeleği
Zıpır: Güçlü ,iri yarı
Zırlamak: Bağırarak ağlamak
Zırnık: Tutam,bir avucun alabileceği miktar
Zırto: Arsız, terbiyesiz, edepsiz, huysuz
Zibidi: Parasız ,işsiz, başıboş
Zimel: Kıldan örülen ip
Zohurdamak: Zonklamak
Zonturlu: Güzel, süslü, gösterişli, yakışıklı
Züğürt: Geçim darlığı çeken, yoks
|
|